1 Kasım 2010 Pazartesi

Sinema: Toy Story 3


***Spoiler içerir.***

Sinemalarda gösterimdeyken dev ekranda 3 boyutlu olarak seyretmediyseniz zaten çok şey kaçırdınız… ama yeni çıkan DVD ve Blu-ray’i, size bu inanılmaz deneyimi yaşamanız için yeni bir şans sunuyor.

“İnanılmaz deneyim” derken bu kelimeleri bilinçli olarak kullandığımı bilmenizi isterim. Kulağa ilginç gelen ama normalde bir parça aklı olan insanın hayatta yapmayacağı şeyleri anlatırken “inanılmaz deneyim!” der bizim medyamız (“Yerden 55 metre yüksekte, bir vincin ucunda sallanan bir masada yemek yemek istemez misiniz? Konuklar bu inanılmaz deneyim için tam 7900 Euro ödüyorlar!”).

Fakat Toy Story 3 gerçekten “inanılmaz bir deneyim”.

Bir kere, her şeyi bir yana bırakalım, bir “üçüncü film” olarak değerlendirelim Toy Story 3’ü. Markalaşmış, herkesin bildiği film serilerinin genellikle herkesin beğendiği bir ilk filmi olur… İkinci film, ilkinden “Daha büyük! Daha karanlık!”tır muhakkak; ama ilk filmden daha iyi olduğunu söylemek çoğu zaman kolay değildir… Üçüncü film ise tamamen bitirir olayı, insanlara ilk filmi neden sevdiklerini sorgulatır (Hemencecik akla gelen örnekler, The Matrix, Spider-Man, Shrek).

Toy Story 3, “aha bir tane daha yapıverdik, çok da güzel oldu bence!” mantığıyla yapılmamış bir film olduğunu her anında hissettiriyor. Anlatılan hikaye (Andy’nin büyümesi ve artık oyuncaklardan vazgeçmesi), gelişimi son derece doğal olan ve “Sırf uzasın diye yapmışlar” dedirtmeyen bir hikaye.

Hepimiz büyüyüp “daha önemli” (eşittir “hayal gücü gerektirmeyen”) meseleler yüzünden o çok sevdiğimiz oyuncaklarımızı bir köşede çürümeye terk etmedik mi? Film, en üst yüzeyde bunu anlatıyor ve bunu çok iyi yapıyor, fakat seyirciyi kalbinden yakalayan nokta “Artık kimse oyuncaklarla oynamıyor, yazııık!” değil. Hikaye ve karakterlerin bir sürü katmanı var… Hayır, anlatım tekniğindeki katmanlar gibi değil; daha gerçek, daha samimi, duygusal katmanlar (sana laf çarptım, tekniği çok güçlü ama seyirciye bir şey hissettirmeyen duygusuz Inception).

Çocukluğun ve masumiyetin kaybı, ve bunun getirdiği tatlı hüzün… Filmin o herkesi ağlatan veda sahnesinde Andy ve oyuncaklarının yüzünde bu hüzün o kadar net okunuyor ki.

Çok sevdiğimiz ve sımsıkı bağlı olduğumuz ailemiz ve sevdiklerimizle “o gün” geldiğinde mutlaka ama mutlaka ayrılmak zorunda kalacağımız gerçeği… O son sahnede Woody ve arkadaşlarının daima gülümseyen oyuncak suratlarında bu kabullenişi görmek… En duygusuz elemanın bile boğazına bir yumruk oturtmazsa gelsin beni bulsun!

Tabii o sahneden önce gelen, çöp öğütücüsündeki sessiz vedalaşma sahnesinde zaten hıçkırıklara boğulmadıysa!

Yanlış anlaşılmasın, “ne kadar gözyaşı ve dram, o kadar iyi!” diye düşünen bir psikopat değilim. (Öyle olsaydım, yayınlanan tüm yerli dizilere bayılıyor olurdum herhalde! Öyle Bir Geçer Zaman ki orgazm dizim olurdu falan!) Toy Story 3 bunu son derece organik, hiçbir zorlamaya kaçmadan, “hıçkırık festivali”ne dönüşmeden, çok kaliteli bir aksiyon ve komediyle birleştirerek yapıyor.

Ve bu haliyle yılın bütün “live-action” filmlerinden daha insani, daha inandırıcı oluyor.

Henüz her şeyi izleyemedim ama şimdilik kesinlikle 2010’un en iyi filmi.

10 üzerinden 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder