Toy Story 3 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Toy Story 3 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2014 Pazar

OSCAR: Ben seçseydim...



Bu yılın En İyi Film adaylarını kendi keyfime göre değerlendirirken 12 Years a Slave’i birinci sıraya koymuş, büyük ödülü gerçekten kazanırsa bunun benim için bir ilk olacağını söylemiştim. Çünkü bu ödülleri takip ettiğim gereksiz 6 yıl içinde, beğendiğim film ve oyuncuların herhangi bir şey kazandığını hiç hatırlamıyorum!
 
Aklıma iki ihtimal geliyor: 1. Filmleri beğenimle lanetliyorum, 2. Sırf hipster entellik olsun diye, kazanması muhtemel / popüler filmleri özellikle desteklemiyorum, gidip kimsenin beğenmediğini beğeniyorum!

Nitekim son haftalarda, 2 Mart gecesi büyük ödülü 12 Years a Slave değil de, Gravity’nin, hatta Allah korusun American Hustle’ın kazanacağı senaryoları daha çok okudum. Gravity kazansa problem değil aslında ama, yine de kusura bakma Steve McQueen, o filmi bana beğendirmeyecektin! Beğeni lanetim üzerinde. Herhalde gözüm kaldı falan!

Bu vesileyle şöyle bir geçmişe baktım. Ben olsaydım hangi filmleri seçerdim diye düşündüm.

2012
Kazanan: Argo
Ben seçseydim: Beasts of the Southern Wild
Bu tercihte yalnız olduğumu düşünmüyorum; Beasts’in beğeneni bir hayli fazlaydı diye hatırlıyorum. Fakat bloggerlar’ın ve Twitter güruhunun beğenisi, Oscar ödüllerini dağıtan karaktersiz tayfanın Ben Affleck gazını geçirememişti.

2011
Kazanan: The Artist
Ben seçseydim: The Tree of Life
The Artist geçtiğimiz 5 yılın kazananları arasında en “bleh!” film olsa da, onun yerine The Tree of Life’ı seçecek kaç şaşkın babayiğit vardı acaba! Acayip bölücü bir film The Tree of Life – benim gibi çok seveni de var, “böyle sanatın içine tüküreyim!” diyeni de. Aslında kaba tabirle “sanat sineması” dedikleri şeyle aramız pek iyi değildir; ama bu filmi o kalıba sıkıştırmayı haksız buluyorum ve “hayatın başlangıcı” temalı 15 dakikalık sekansı hala unutamıyorum.

2010
Kazanan: The King’s Speech
Ben seçseydim: Toy Story 3
Toy Story 3, veya diğer adıyla Tüm Zamanların En İyi Filmi hakkında yazmaya başlasam bir paragrafta bitmesi mümkün değil. 15 yıla yayılan Toy Story serisiyle büyümüş biri olarak, bu filmin bir “final” filmi olarak hissettirdiği karmaşık duyguları burada anlatmayı denemeyeceğim bile! İlk filmi 1995 yılında izlemeyen bu duyguyu anlayamaz. Anlayamazsınız.

2009
Kazanan: The Hurt Locker
Ben seçseydim: Up
Hayır, bayılmadığım animasyon filmler de var! Ama özellikle şimdi dönüp baktığımızda Pixar’ın altın yılları olduğunu fark ettiğimiz dönemin (Cars 2 öncesi dönem) en güzel meyvelerinden birini reddetmek çok zor. İşin aslı, Tırt Locker yerine Up, District 9, An Education, ve hatta Avatar’ı bile tercih ettiğim enteresan bir yıldı 2009.

2008
Kazanan: Slumdog Millionaire
Ben seçseydim: Frost / Nixon
Aday bütün filmleri izlediğim ilk seneydi. Üniversitenin ilk yılında, içi umutla dolu, pırıl pırıl bir gençtim! 4’e yakınsayan not ortalamam, Justin Timberlake yeleklerim ve yazacağım muhteşem blogla beni kimse durduramayacaktı!

Hayatın beklediğim gibi gitmeyeceğini, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü Amy Adams değil de Penélope Cruz kazandığında anlamalıydım belki de! Frost / Nixon konusunda biraz zorluyorum aslında, zamanında Slumdog Millionaire’e pek lafım yoktu, ama kötü yaşlanan bir film olduğunu söylemeliyim.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Sinema: Toy Story 3


***Spoiler içerir.***

Sinemalarda gösterimdeyken dev ekranda 3 boyutlu olarak seyretmediyseniz zaten çok şey kaçırdınız… ama yeni çıkan DVD ve Blu-ray’i, size bu inanılmaz deneyimi yaşamanız için yeni bir şans sunuyor.

“İnanılmaz deneyim” derken bu kelimeleri bilinçli olarak kullandığımı bilmenizi isterim. Kulağa ilginç gelen ama normalde bir parça aklı olan insanın hayatta yapmayacağı şeyleri anlatırken “inanılmaz deneyim!” der bizim medyamız (“Yerden 55 metre yüksekte, bir vincin ucunda sallanan bir masada yemek yemek istemez misiniz? Konuklar bu inanılmaz deneyim için tam 7900 Euro ödüyorlar!”).

Fakat Toy Story 3 gerçekten “inanılmaz bir deneyim”.

Bir kere, her şeyi bir yana bırakalım, bir “üçüncü film” olarak değerlendirelim Toy Story 3’ü. Markalaşmış, herkesin bildiği film serilerinin genellikle herkesin beğendiği bir ilk filmi olur… İkinci film, ilkinden “Daha büyük! Daha karanlık!”tır muhakkak; ama ilk filmden daha iyi olduğunu söylemek çoğu zaman kolay değildir… Üçüncü film ise tamamen bitirir olayı, insanlara ilk filmi neden sevdiklerini sorgulatır (Hemencecik akla gelen örnekler, The Matrix, Spider-Man, Shrek).

Toy Story 3, “aha bir tane daha yapıverdik, çok da güzel oldu bence!” mantığıyla yapılmamış bir film olduğunu her anında hissettiriyor. Anlatılan hikaye (Andy’nin büyümesi ve artık oyuncaklardan vazgeçmesi), gelişimi son derece doğal olan ve “Sırf uzasın diye yapmışlar” dedirtmeyen bir hikaye.

Hepimiz büyüyüp “daha önemli” (eşittir “hayal gücü gerektirmeyen”) meseleler yüzünden o çok sevdiğimiz oyuncaklarımızı bir köşede çürümeye terk etmedik mi? Film, en üst yüzeyde bunu anlatıyor ve bunu çok iyi yapıyor, fakat seyirciyi kalbinden yakalayan nokta “Artık kimse oyuncaklarla oynamıyor, yazııık!” değil. Hikaye ve karakterlerin bir sürü katmanı var… Hayır, anlatım tekniğindeki katmanlar gibi değil; daha gerçek, daha samimi, duygusal katmanlar (sana laf çarptım, tekniği çok güçlü ama seyirciye bir şey hissettirmeyen duygusuz Inception).

Çocukluğun ve masumiyetin kaybı, ve bunun getirdiği tatlı hüzün… Filmin o herkesi ağlatan veda sahnesinde Andy ve oyuncaklarının yüzünde bu hüzün o kadar net okunuyor ki.

Çok sevdiğimiz ve sımsıkı bağlı olduğumuz ailemiz ve sevdiklerimizle “o gün” geldiğinde mutlaka ama mutlaka ayrılmak zorunda kalacağımız gerçeği… O son sahnede Woody ve arkadaşlarının daima gülümseyen oyuncak suratlarında bu kabullenişi görmek… En duygusuz elemanın bile boğazına bir yumruk oturtmazsa gelsin beni bulsun!

Tabii o sahneden önce gelen, çöp öğütücüsündeki sessiz vedalaşma sahnesinde zaten hıçkırıklara boğulmadıysa!

Yanlış anlaşılmasın, “ne kadar gözyaşı ve dram, o kadar iyi!” diye düşünen bir psikopat değilim. (Öyle olsaydım, yayınlanan tüm yerli dizilere bayılıyor olurdum herhalde! Öyle Bir Geçer Zaman ki orgazm dizim olurdu falan!) Toy Story 3 bunu son derece organik, hiçbir zorlamaya kaçmadan, “hıçkırık festivali”ne dönüşmeden, çok kaliteli bir aksiyon ve komediyle birleştirerek yapıyor.

Ve bu haliyle yılın bütün “live-action” filmlerinden daha insani, daha inandırıcı oluyor.

Henüz her şeyi izleyemedim ama şimdilik kesinlikle 2010’un en iyi filmi.

10 üzerinden 10