17 Mayıs 2013 Cuma

Sinema: Star Trek: Into Darkness


Uzay / bilimkurgu filmlerine – belki de çocukluktan kalan – büyük bir heyecan ve merakla yaklaşırım hep. Bilinmeyenlerle dolu bu devasa âlemin ölçülere sığmayan derinliği ve kopkoyu karanlığı hem korkutur beni, hem de garip bir biçimde tahrik eder.

Sırf bu yüzden Star Trek: Into Darkness da +1 puanla başlıyor gözümde. Bu pozitif önyargıda 2009 yılındaki Star Trek’in etkisi de büyük tabii. J. J. Abrams’ın ilk Star Trek yorumunu izlediğim günü hatırlıyorum. Sinema salonuna “tamamen marka bilinirliğinin ekmeğini yemek için çekilmiş sıkıcı bir seri filmi daha,” diye düşünerek girmiş; fakat akıllı ve ekonomik senaryosu, takım ruhunu iyi yansıtan oyuncuları ve tutarlı görsel tasarımıyla tamamen tatmin olmuş biçimde çıkmıştım.

Into Darkness ise, takım ruhu ve etkileyici görsel tasarım olayını çözmüş de, akıllı senaryoyu Kronos’a ışınlanırken durduğu ilk Starfleet mola yerinde unutuvermiş sanki!

Aslında güzel başlıyor her şey. Kaptan Kirk, Mr. Spock ve diğer Atılgan mürettebatı neşe içinde evrenin dört bir köşesinde maceradan maceraya koşarken (kendi içinde mini bir hikâye anlatan Indiana Jones stili bir aksiyon sahnesiyle açılıyor film), elbette Yıldız Filosu’nu yok etmeye ant içmiş psikopat bir terörist ortaya çıkıyor (Sherlock Benedict Cumberbatch).

Soğukkanlı / dengesiz / acımasız, intikam peşinde koşan / ders vermeye çalışan, abartılı tiratlar atmayı seven klişe kötü adam karakteri olmayan aksiyon filmini Show TV bile yayınlamaya tenezzül etmiyormuş diyorlar! (Onun yerine iki bölüm Pis Yedili gösteriyorlarmış.) Nitekim bu filmin kötüsü de elinden geleni yapıyor, klişe iddialı kötü adam lafları gırla gidiyor; fakat kısa bir sahnede de olsa gerçek bir duyguyu yansıtmayı başarıyor Cumberbatch, aynı anda hem ürkütüyor, hem de kendisi için üzülmemizi sağlıyor. Fakat filmin ortasına denk gelen bu dönüm noktasından itibaren her şey tepetaklak gidiyor, olaylar mantıkdışı bir hızda gelişiyor ve yirmi dakikalık bir Titanic göndermesinin (!) ardından “bitti mi yani?” dedirten bir sona ulaşıyor.

Bütün bu kuru gürültü arasında kulağa hoş gelen melodiler de yok değil. Abrams, ilk filmde oturttuğu karakterlerin arasındaki elektriği kullanmayı iyi biliyor. Kirk ve Spock arasındaki “birbirini tamamlayan uyumsuz ikili” ilişkisi, filmin hem duygusal, hem de komedi yükünü sırtlıyor. Yaratılan mekânlar ve bu mekânların aksiyon sahnelerinde kullanımı son derece etkileyici. Ayrıca orijinal serinin hayranlarını sevindirecek pek çok gönderme mevcut (hatta gereğinden de fazla).

Into Darkness, iyi vakit geçirten eğlenceli bir bilimkurgu olarak iş görse de, ilk filmin tazeliğini ve keşif duygusunu aratan bir devam filmi olmaktan kurtulamıyor.

10 üzerinden 6

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder