[Okurken dinlemeniz için müzik önerisi.]
Bu yılın başından beri çeşitli festivallerde adını son derece yüksek övgülerle duyuran Whiplash, Filmekimi kapsamında Türk seyircilere de nasip oldu.
Whiplash,
Miles Teller ve usta karakter oyuncusu J. K. Simmons’ın canlandırdığı iki caz müzisyeni arasındaki gergin
dinamiği hikâye ediyor. Genç Andrew’un (Teller) en büyük hayali, dünyanın en
iyi caz bateristlerinden biri olmaktır. Disiplinli ve sözünü sakınmayan konservatuar
öğretmeni Terence Fletcher’ın (Simmons) gözüne girmeyi çok isteyen Andrew, bu
yolda her şeyi göze alacaktır.
“Caz
müziğin Black Swan’ı”
olarak nitelendirebileceğim film, bana göre “kendini sanatına adayan sosyopat artist” klişesini Black Swan’dan çok daha iyi satıyor. O
filmdeki eğreti gerilim öğelerini hiç mi hiç sevememiş bir izleyici olarak, Whiplash’ın “en iyisi olmak isteyen ruh hastası sanatçı” yaklaşımını daha temeli
sağlam, daha gerçekçi buldum.
Fakat karakterlerdeki gerçeklik duygusu, onları daha
iyi anlamama – veya sevmeme – yardımcı
olmadı. Başroldeki Miles Teller’ın, her filminde aynı “kendine fazla güvenen, ukala, sinir bozucu Amerikan genci” rolünü
oynadığını düşünürdüm ve çok itici bulurdum (bkz. The Spectacular Now). Burada aynı tarzda değil ama, yeni bir
iticilik seviyesi yakalamış sanki: The
Social Network / Jesse Eisenberg stili, “çok zekiyim ama siz anlamıyorsunuz”
gergini, iletişim fakiri, sinir bozucu Amerikan genci!
Fakat oynadıkları antipatik karakterleri bir yana
bırakırsak, iki oyuncunun da rollerinin gerektirdiği fiziksel ve duygusal
kapasiteyi hakkını vererek doldurduklarını söylememiz lazım. Miles Teller’ın adeta
kendinden geçerek oynadığı prova ve konser sahnelerindeki harika müzik ve kulak
dolduran ses miksajı için, iyi bir sinemada görülmesini tavsiye ediyorum.
10
üzerinden 7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder