İnternette sinema üzerine yazılar yazarak sesini duyurmaya çalışan 78 bilyon kişiden biri olarak, zaman zaman karşılaştığım bir sorun var: Herkesin pek bayıldığı, çeşitli ortamlarda coşkuyla reklamını yaptığı bir filmi eleştirirsem okuyucu kaybeder miyim?!
2014 yapımı Kanada filmi Mommy, henüz yalnızca
Filmekimi’nde görüldüğü için, Türk sinema izleyicisi çevresinde bir Amélie, bir The Shawshank Redemption dokunulmazlığına erişmemiştir diye tahmin
ediyorum (hele bir torrent’e düşsün ondan sonra görün!).
Ama şimdiden, hatta bilet kuyruğunda arkamda
bekleyen iki hanımefendinin “Bu filmi görmeyi çok istiyordum, hem biliyosun Jüri
Ödülü aldı, hem de çok sevecekmişim gibi
geliyor!” şeklinde gelişen sohbetlerine kulak misafiri olduğumdan beri, ilginç
bir lobinin oluştuğuna şahit oluyorum. “Sinemanın dahi çocuğu!”, “Bitince koltuğumdan
kalkamadım,” gibi yorumlar gırla gidiyor.
Bir taraftan, bu filmin niye bu denli abartılı
duygusal bir şekilde sahiplenildiğini anlayabiliyorum. Dul bir annenin,
sorunlu ergen oğluyla olan sorunlu ilişkisini, sorunlu komşusunun yardımıyla hayatını
yoluna sokma çabasını anlatan film, “aile bağları”, “fakirlik”, “intihar” gibi
son derece bildik temaları, son derece tanıdık ritimlerle işliyor. Ortaya
seyircinin kolaylıkla kendinden bir şeyler bulabildiği, hassas duygu noktalarımıza
açgözlülükle tecavüz eden bir film çıkıyor.
Diğer taraftan, “Bu
iyi bir şey mi?” diye sormadan edemiyorum. Çünkü filmin bu amacını fark
ettiğiniz anda, bu amaca ulaşmak adına kullanılan teknikler dayanılmaz hale geliyor.
Hikâye ve karakterlerin son derece tahmin edilebilir
olmasını bir yana bırakalım. Yönetmenin “hikâyeyi
ilerletmek için” sıklıkla kullandığı, popüler şarkılarla bezenmiş (ilham
verici!) kaydırma planları… Hangi duygusal efekti yaratmak için kullanılacağını
daha Nişantaşı’ndaki sinema salonuna ulaşmadan, Osmanbey’de metrodan çıkarken
anladığımız 1:1 çerçeve oranı oyunu… Ciddiye alınmak istenen bütün hipster filmlerin tembelce bağrına
bastığı “dram” öğeleri…
Hepsi bir noktada o kadar fazla geliyor ki, “dahi çocuk” yönetmenin arada bir kameraya gözüküp
“ÖDİPUS!!!!” diye bağırmadığına
şükretmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
10
üzerinden 4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder