Ekim ayında Türkiye’de sinema izleyicisi olmak ve film festivalleriyle ilgili oldukça karamsar bir yazı yazmıştım. Bu yılın Oscar adaylarından bahsederken de bu filmlere Türkiye’de yasal ortamlardan ulaşmanın zorluğundan yakınmıştım.
Aslında değişen pek bir şey yok da… O karamsar tonu
biraz yumuşatacağım. Son aylarda olan biteni takip ederek ne kadar bezmiş,
tiksinmiş, yılmış olursanız olun, “bu ülkede iyi şeyler de oluyor.”
Başka Sinema gibi bir oluşumun hayata geçmesi olsun, Uluslararası Bağımsız Film Festivali
sayesinde yurtdışında bile yeni yeni gösterilen “merak unsuru” filmlerin izleyicilerle buluşması olsun; o umutsuz
ruh halimi kovuşturdu biraz. (Cidden – çok çok beğendiğim ve önümüzdeki sene
adını çok duyacağımıza inandığım Boyhood filmini Sundance ve Berlin’den
sonra ilk olarak İstanbul izleyicisi izlemiş oldu; önemli şeyler bunlar.)
Evet, “iyi
filme” sinemada ulaşmak kolay değil. Evet, sinemada iyi film arayan bilinçli izleyici de çok az.
Hatta bırakın bunları yahu. Bilinçli vatandaşların dahi kaba kuvvetle susturulmak istendiği bir
iklimdeyiz. Ülkenin aydınları politik, zenginleri dokunulmaz, dokunulmazları
zengin olmuş. Demokrasisi fiilen bitmiş.
Buna rağmen, her
şeye rağmen, kültür ve sanat etkinliklerine ilgi gösterip bilet alan
insanları festival salonlarında gördükçe çok farklı şeyler hissediyorum.
Sanırım demek istediğim şey… daha kötü durumda da olabilirdik?
*
Kişisel olarak, keyifli bir “sinema yılı” yaşadım denebilir. İzlemek isteyip de izleyemediğim
son birkaç film kaldı; onları da tamamlayıp 2013 yılının en sevdiğim filmleri
önümüzdeki haftalar içinde sıralayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder