ÖNCEKİ YAZILAR: X. Philomena, 8. American Hustle, 7. Dallas Buyers Club, 6. Her, 5. Nebraska, 4. Captain Phillips
3. GRAVITY
Yönetmen Alfonso Cuarón’un 2010 yılında duyurulan, 2011 yılında çekilen ve (beklentileri epeyce artıran) uzuuuun bir post-prodüksiyon sürecinden sonra (planlanan tarihten bir yıl gecikmeyle) 2013 yılında anca izleyebildiğimiz Gravity hakkında şu saatten sonra çok yeni bir şey söyleyemem herhalde.
Gravity,
yurtdışında olduğu gibi, ülkemizde de yılın en çok izlenen Oscar adayı oldu.
Geçen yılın başlarında izlediğimiz ilk fragmanıyla bile müthiş bir görsellik ve
sürükleyicilik vadeden filmin, Sandra
Bullock ve George Clooney
isimlerinin de verdiği gazla bu gişe başarısına ulaşması sürpriz değil tabii.
Şahsen bütün bu başarıyı hak ettiğini düşünüyorum.
Hem görsel, hem de anlatım dili olarak ciddi ciddi nefes almanızı unutturan,
tek planda çekilmiş açılış sahnesine bile Oscar verebilirdim.
Özellikle Alfonso
Cuarón için de mutlu olduğumu belirtmem gerek. Yıllar içinde tutarlılığını
koruyan parıltılı filmografisi bir yana, kendisini emektar bir Harry Potter fanı olarak hep saygıyla
anmışımdır! Şimdiki Açlık Oyunları nesli
hatırlamaz tabii. Hey gidi günler hey! Cuarón serinin üçüncü filmi Azkaban Tutsağı ile “çocuk kahramanın” ergenlik
sancılarını beyazperdeye incelikle taşımıştı (filmin açılış sahnesini
hatırlayın: Harry, gecenin bir yarısı, yorganın altında, gizli gizli “asasıyla oynar” ve çok gürültü
çıkardığı için amcasından azar işitir!).
Bana
göre filmin elbette birtakım kusurları da var.
Bir kere Sandra
Bullock olayına asla ikna olmadım ben! Birkaç yıl önce The Blind Side ile utanç verici bir Oscar aldığında da olmamıştım,
hala da olmadım. Burada iyi olduğunu düşünüyorum, ama kendi profilindeki
herhangi bir kadın oyuncunun yapabileceğinden farklı bir şey yaptığına
inanmıyorum. (Sebepsizce güldüğüm “Aauuuu!” sahnesinde beni kaybetti sanırım!)
Kötü
gidebilecek her şeyin üst üste kötü gittiği senaryonun yer
yer (mesela filmin orta kısmı) seyirciyi boğduğunu, “yeniden doğum” alt metninin de birazcık kör göze parmak misali
yedirildiğini düşünüyorum.
Tam anlamıyla bir “sinema deneyimi” olduğu için, büyük bir sinema perdesinde değil de,
evdeki televizyonda izlendiğinde aynı etkiyi yaratamayacağına dair şüphelerim
de var.
Tüm bunlara rağmen niye 3 numaraya koydum? Film
bitip de ekran karardığı anda, hem şahit olduğunuz sinema tekniği, hem de yarattığı
duygusal tatmin açısından, “ben bugün özel bir şey izledim,” dedirtebilen
ender filmlerden olduğu için.
YARIN:
2 NUMARA! Bir başka filmi daha biraz eleştirir gibi yapıp sonra övgülere
boğuyoruz!
~Beğenmediğim filmler hakkında yazmayı daha eğlenceli buluyorum
sanırım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder