Scarlett Johannson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Scarlett Johannson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2014 Çarşamba

"En İyi Film" adaylarını sıralamaca #4

“Zenginin malı – züğürdün çenesi” hesabı, bu senenin “En İyi Film” Oscar’ına aday olan 9 filmi zevkime göre sıralıyorum. Çoğu hakkında bir şey yazmamışım zaten, bu bahaneyle iki laf etmiş oluruz.

ÖNCEKİ YAZILAR: X. Philomena, 8. American Hustle, 7. Dallas Buyers Club

6. HER


Peşinen belirteyim ki, bu sıralamada yukarı doğru ilerledikçe filmler arasındaki mesafe giderek daralıyor. Mesela 6-5-4 numaralı filmler arasında çok ayrım yapamıyorum.

Yönetmen-yazar Spike Jonze’un yeni filmi Her 6 numarada. Ama American Hustle ve Dallas Buyers Club’a karşı gösterdiğim düşmanca tutumu burada sergilemeyeceğim!

Jonze’un hayal ettiği alternatif (?) gelecekte, insani yapay zekâya sahip işletim sistemleri mevcut. Boşanma arifesinde yalnızlık çeken Theodore’un (Joaquin Phoenix), Scarseks Johansson’ın seslendirdiği Samantha adındaki işletim sistemiyle girdiği diyaloga şahit oluyoruz film boyunca.

“Bilgisayarıyla duygusal ilişki kuran adam” fikri, “zamanın ruhunu yakalama” konusunda hedefi 12’den tutturmuş gibi görünüyor. Günümüzün çok büyük bir kısmını ekranlara bakarak geçiriyoruz. Kendi adıma, benim de bilgisayarımla aramda bir ilişki var mesela. Her gün en az iki posta kavga ediyoruz! Ben hep makul davranmaya, alttan almaya çalışıyorum ama fazla yüklenirsem tuhaf bir kakofoni eşliğinde donup kalıyor şerefsiz! (filmimiz çekilirse seslendirme adaylarım: Nagehan Alçı veya Sevilay Yükselir)

Ama zamanın ruhunu yakalayan parlak bir fikir, bana göre 2 saatlik bir filmi “doldurmaya” yetmiyor. Duygusal açıdan ne istediğini bilmeyen şaşkın ve yaralı bir erkekle, her açıdan mükemmel (anlayışlı, komik, cilveli, üstelik istediğin zaman kapatabiliyorsun!) bir kadının flörtü ve bir araya gelmesi, senaryonun fütürist dokunuşuna rağmen, o kadar beklenen, o kadar şaşırtmayan bir durum ki, filmin ilk yarısı, pastel renkli bir rüya gibi, hiçbir gerçek etki bırakmadan geçip gidiyor.

Ancak ve ancak ikinci yarısına kadar sabredebilirseniz, insan ve yapay zekâ aşkı, “insan insanı arar” gibi sıkıcı ve tahmin edilebilir bir şekilde değil de, çok daha entelektüel bir ayrımdan ötürü, etkili bir sona doğru ilerliyor ve Her, hissettirmese de, düşündürüyor.

Bilimkurgu soslu zeitgeist hikâyesi, yakışıklı görsel tasarımı ve ukulele şarkılarıyla, Her bu yılın Her diye bi film buldum tam beni anlatıyo <3” filmi olacak. Varsın olsun da, keşke kısa film olsaydı diye düşünmeden de edemiyorum.

Amy Adams iyiydi.

YARIN: 5 NUMARA! 9 Günlük Esaret’i yarılıyoruz!
~Henüz çok acımadı aslında?

6 Şubat 2013 Çarşamba

Müzikal bir yolculuk!

“Before My Time”, Chasing Ice


Küresel ısınma ve buzulların erimesiyle ilgili bir belgeselden En İyi Şarkı adayı çıkarmayı başaran yapımcıyı tebrik etmek lazım. Bu adaylık sayesinde Chasing Ice En İyi Belgesel dalı haricinde başka dallarda da aday gösterilen nadir belgesellerden biri oldu (sanırım 2006’daki An Inconvenient Truth’tan beri ilk kez – ama o film En İyi Belgesel’de de adaydı).

Şarkının neden aday olduğunu anlamak güç değil. Sade düzenlemesi, iç acıtan sözleri ve Scarlett Johannson’ın aşırı melankolik yorumuyla, “Before My Time”ı gece 2’den sonra dinleme gafletine düştüm ve dosdoğru depresyona girdim; siz okumaya devam edin, ben hırkamı giyip aşırı kilo almaya gidiyorum.


“Everybody Needs a Best Friend”, Ted


Akademi üyesi A: “Kimsenin tanımadığı ve tanıyanın da sevmediği iticilik abidesi Seth MacFarlane’ı törene sunucu yaptık; n’apsak da biraz destek olsak şu çocuğa?”

Akademi üyesi B: “Abi şimdi diğer kategoriler biraz zor ama En İyi Şarkı’ya sıkıştırırız belki, hem Norah Jones’a söyletmişler, direkt Oscar yemi, kimse şüphelenmez.”

Akademi üyesi A: “Hah gözünü seveyim yapalım şunu Remzicim, Ted’e 20-25 gibi gitmesi lazım.”


“Pi’s Lullaby”, Life of Pi


Adayların açıklanmasıyla ortaya çıkan gerçeklerden biri de Life of Pi’ın tahmin edilenden daha çok sevildiği oldu. Gerçekten de, birçok teknik kategorinin yanı sıra, aynı anda hem En İyi Şarkı hem de En İyi Müzik adaylığı kazanan iki filmden biri Life of Pi.

“Pi’s Lullaby” dinleyeni alıp uzaklara götüren, astral seyahate çıkaran, kalp çakranızı açan, iç huzura kavuşturan, çocukluktan gelen psikolojik sorunlarınızı çözüp daha sağlıklı yemenizi sağlayan bir arınma kürü, akupunktur ve detoks! “Uykusu geldiği için değil, güvende hissettiği için uyuyan bir çocuğu anlatıyor,” demiş Ang Lee bu şarkı için. Ne güzel demiş.


“Skyfall”, Skyfall


Madonna’nın “Die Another Day”inden sonra gelen James Bond şarkıları, kesinlikle kötü olmamakla beraber, son derece iddiasız projelerdi; nitekim pek etki yaratmadan unutulup gittiler. Eh, son yılların en iddialı Bond şarkısını yapmak, son yılların açık ara en popüler şarkıcısı Adele’e kısmetmiş.

“Skyfall”un en büyük avantajı, diğer aday şarkıların aksine, insanların bu şarkıyı cidden dinlemek istiyor olması! İngiliz şarkıcının önceki eserleri gibi, “Skyfall” da müzik listelerinin zirvesini zorlayan gerçek bir hite dönüştü. Peki bu durum, burnu büyük Akademi üyelerinin gözünde bir dezavantaja dönüşebilir mi? Muhtemelen hayır, şu noktada Adele’i sevmeyen kalmadı gibi (ödül töreninde de sahne alacak). Şarkının kendisi de oldukça mükemmel olduğuna göre, kategorinin favorisi budur diyebiliriz.


“Suddenly”, Les Misérables


Les Misérables hakkındaki düşüncelerimi yazmıştım. Ama orada söylemediğim şey, aslında şarkıların hiç de fena olmadığıydı. İlerleyen günlerde kendimi “I Dreamed a Dream”, “On My Own”, “Do You Hear the People Sing” gibi melodileri mırıldanırken buldum.

Fakat “Suddenly” için aynı şeyi söyleyemem. Orijinal müzikalde neden yer almadığını anlamak çok kolay. Filmin zaten sorunlu temposunu daha da düşüren, diğer klasik melodilerin yanında hiç de akılda kalıcı olmayan, “doğuştan sorunlu” bir şarkı. Oscar kazanmasına dair umutlarınız varsa, o umutları yok edip dönüştüreceğim rüyanızı utancaaa-aa-aaaa (yakın çekim).