15 Şubat 2012 Çarşamba

Sinema: Tinker Tailor Soldier Spy


Yaklaşık 2 yıldır sinema eleştirisi yazıyorum. Açık konuşayım, bu sürede en yakın arkadaşlarımdan çok laf yedim. Ben kim oluyorum da sinema eleştiriyorum? Bütün filmleri çok mu süper anladığımı zannediyorum? Blog alınca kendini yazar zanneden acıklı bir entel özentisi miyim?

Dürüst konuşmak gerekirse, gerçekten kendimi gerçek eleştirmenlerle yan yana koyamıyorum. “Film izleme deneyimlerini paylaşmayı seven, sıradan bir insan” olarak bilinmeyi tercih ederdim.

Blog kültürü sayesinde herkes yazarcılık oynar oldu, açıkçası ben de bazen kendimi bu sanrıya kaptırmıyor değilim, sıcak elma şarabımı yudumlayıp (?) normal hayatta kullanmadığım büyük kelimeler kullanarak ona buna giydirdiğim yazılar yazınca kendimi bir bok zannediyorum.

Ama işte neyse ki, arada bir Tinker Tailor Soldier Spy gibi filmler geliyor karşıma da, bu işten pek bir şey anlamadığım gerçeğini gayet net biçimde yüzüme vuruyor!

Yani, insan bütün bir filmi, tek kaşı kalkık biçimde, ekrana alık alık bakıp “eee?” diye sorarak izleyebilir mi arkadaş? Mümkünmüş, gördüm! Yaşadım. Ben bu filmi anlamadım. Konusunu da anlamadım, olayını da anlamadım.

Olay Soğuk Savaş döneminde İngiliz İstihbarat Servisi’nde geçiyor. Bunun başındaki adam servisin içeride bir köstebek olduğundan şüpheleniyor, ama soruşturması tamamlanmadan görevden alınıyor (ve çok geçmeden ölüyor). Köstebeği bulma görevi, sağ kolu George Smiley’ye kalıyor (Gary Oldman). Smiley, bu yüksek rütbeli ajanlar grubu içindeki çürük elmayı bulmak için araştırmalara başlıyor.

Bu kadarını anladım. Sonradan İnternet’ten okuyarak finalini de anladım. Ama film, minimalist olmak isterken küçüldükçe küçülüyor, küçüldükçe anlaşılmaz hale geliyor ve bunu bir meziyet sanıyor. Küçük nüanslarla dolu, sakin bir film olmak isterken önemli hiçbir şeyin altını çizemeyen, olay örgüsündeki önemli detayları seyirciye sağlıklı bir biçimde aktarmaktan aciz, insani duygulardan arındırılmış ve her anlamıyla etkisiz bir “İngiliz filmine” dönüşüyor.

Okuyucunun soruşturmanın bir parçasına dönüştüğü, bizleri ipuçlarını takip etmeye iten dedektiflik hikâyelerine bayılırım ben. Normalde çok sevdiğim “katil kim?” sorusu, burada “kimin umurunda?” sorusuna dönüşüyor. Hatta, [SPOILER] ortada soru bile yok! Suçlunun, bütün şüpheliler arasında en ünlü ve deneyimli oyuncu olan ve daha yeni Oscar kazanan Colin Firth olduğu, filmin afişine baktığınızda bile anlaşılıyor! [SPOILER]

Hiçbir karakterin duygusal motivasyonu yeterince işlenmediği için, filme duygusal bir yatırım yapma şansınız yok. Fakat filme düşünsel bir yatırım yapma şansınız da yok. Toplanan bütün ipuçları filmin sonunda bize suçluyu verseydi; en azından sonradan geriye dönüp, olay örgüsünü kafamızda yeniden kurup, “hmm, gerçekten de böyleymiş” tatminini yaşayabilirdik. Ama filmdeki ipuçları bizi suçlunun kendisine ulaştırmak yerine, suçluyu yakalama yolunu veriyor. Smiley’nin bu yolu kullanıp köstebeği yakalaması, piyango torbasından rastgele isim çekmekten farksız bir olaya dönüşüyor. Final sahnesi seyirciyi tatmin etmediği gibi, final sahnesinin yaşanmakta olduğu bile anlaşılmıyor; bir dedektiflik hikâyesinde bu kadar heyecansız bir çözülme sahnesi olabileceğini hayal bile edemezdim!

Mükemmel sanat yönetimi ve Gary Oldman dışında zevkime hitap eden bir şey bulamadım burada.

Durum böyle olunca, RottenTomatoes’daki %84 notunu da, BAFTA’da aldığı En İyi İngiliz Filmi ödülünü de anlayamıyorum, açıklayamıyorum. Ama zaten düşünürseniz, bir şeyden anladığımı da iddia etmemiştim.* Teşekkürler Tinker Tailor Soldier Spy, bana vasat bir sinema izleyicisinden farkım olmadığını böylesine dürüst bir biçimde hatırlattığın için.


1o üzerinden 4,5


* Blogun adı, blog yazınca her şeyden anladığını zanneden, aşırı özgüvenli yeni nesil İnternet kullanıcısına yapılmış bir göndermeydi.

1 yorum:

  1. Blogun adı herşeyden anlamadığını ama anladığın şeyden de çok pis anladığını belirtmek için değil miydiiiiiii:D

    Not: yorum yazılabildiğini yeni keşfettim artık hep yorum yazarım mu hah hah haaaaaaaaaaa

    YanıtlaSil