Filmekimi 2013
“Türk
entelijansiyası” festival açlığı çekiyor olmalı efendim.
Filmekimi seansları bu yıl da cinsel
içerikli sahneleri “cık cık”layan teyzeler, patlamış mısırsız film izleyemeyen
öğrenci grupları, insanların isteyip de yer bulamadığı filmlerden sıkılıp bir
saat geçmeden salonu terk eden gergin çiftlerle dolup taşıyor!
Aslında bu tavrın biraz acımasız, hatta faşistçe
olduğunun bilincindeyim. Sonuçta herkes istediği filmi izlemeye gidebilir. Ben
kimim ki insanları böylesine kabaca yargılayayım, etiketleyeyim.
Yargılanması
gereken biri varsa bu İKSV’dir. Hatta böyle
festivalleri çoğaltabilecek güçte olup da hiçbir çaba göstermeyen bütün kurumlardır.
Zira ilk cümlemin arkasındayım. Türkiye’de bir festival açlığı var. Dikkatinizi çekeyim, festival filmi açlığı demiyorum. Festival açlığı diyorum. Normal
gösterimlerde boş salonlara oynayacak filmler, festival kapsamında
gösterildiğinde (üstüme vazife olmayan şekilde ayıpladığım) bu grupların dahi
ilgisini çekebiliyorsa, ortada karşılanmamış bir talep var demektir.
Özellikle yabancı filmler için “aman, sonra internetten izlerim” demenin çok çok kolay olduğu bu
dönemde, festivaller “film izlemek”
etkinliğinin yeniden sosyal bir
aktiviteye dönüşmesine vesile oluyorlar.
Bu hafta gayet merkezi bir sinemada, Woody Allen’ın
yeni filmi Blue Jasmine’i salonda 1 (bir) kişi olarak izledim. Bunun zevki
de ayrı, kabul. Ama kalabalık bir sinemada, pek de bilinmeyen bir filmi, diğer
seyircilerin şaşkınlık, korku, üzüntü gibi anlık tepkilerini hissederek, ortak
bir keşif duygusuyla izlemek gibisi var mı? Festivaller bunu sağlıyor işte.
Varsın doluşsun patlamış mısırcılar, teyzeler,
gergin çiftler. Yeter ki Türk seyircisi bir araya gelsin, sinemaları
doldursunlar.
Gerçi ne desek boş. İstanbul Film Festivali Direktörü’nün
bile “filmlere bilet bulamıyorlarsa daha
sonra normal dağıtıma girince izlesinler, hahhayt!” diyebilecek kadar
toplumdan kopuk olduğu bir kültür ortamında nefes alıyoruz. Bize bu kadarı da
fazla bile galiba.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder