Özellikle hafta başından beri, başta CNN olmak üzere bütün dünya televizyonlarının Türkiye’de olan biteni büyük bir iştahla yayınlaması, bizim “gazetecilerin” ve siyasetçilerin adeta kimyasını bozdu.
Aman yarabbi, ne yorumlar yapıldı. “Türkiye’yi kötü göstermek için
uğraşıyorlar!” diyen, “CNN böyle
veriyorsa Amerika Türkiye’nin ipini çekmiş aabi,” diyen, “Bu durum Türkiye’nin Ortadoğu’daki büyük yerinin
ve bize gösterilen değerin kanıtıdır,” diyen, ooo, daha neler neler. Bir
CNN komplosudur gidiyor.
Hepsi
yanılıyor.
Dijital içeriğin ve sosyal medyanın adeta patlama
yaptığı bir dönemdeyiz. “Televizyon
yayıncılığı” artık can çekişen bir iş modeline dönüştü. Deyim yerindeyse “bir ayağı çukurda”.
Haber
yayıncılığı ise daha da kötü vaziyette. Her türlü bilginin
internet üzerinden jet hızıyla paylaşıldığı bir dönemde, televizyonu açıp merak
edilen bir haberin anons edilmesini 30 yaş altındaki hangi insan bekliyor Allah
aşkına?
Taksim yayınlarının arkasında türlü türlü art
niyetler aranan CNN, son 6 yılda izleyicilerinin yüzde 37’sini kaybetti. Reklam geliri de geçen yıldan bu yana yüzde
10’luk rekor bir düşüş yaşadı.
Bir önceki müdür Jim Walton bu kötü gidişatın sorumluluğunu daha fazla kaldıramayıp apar
topar istifa edince, yerine eski NBC müdürü Jeff Zucker getirildi. Bu senenin başında göreve başlayan Zucker’ın
daha fazla izleyici çekmek için bulduğu çözüm neydi peki? Daha fazla canlı yayın, arkasında bir hikâye olan, heyecan verici
haberler ve yüksek dozda sansasyonelizm!
Ortaya çıkan tabloyu anlatmak için bir örnek
verelim: Geçen Şubat ayında ultra-lüks
bir cruise gemisinde (hemen söndürülen) ufak bir yangın çıktı ve gemi bir
süre açıkta mahsur kaldı. Herhangi bir batma tehlikesi geçirmeyen gemide,
yolcuların yaşadığı tek mağduriyet, elektrik ve gider sisteminin
çalışmamasıydı. Sonuç? Tam gün
helikopterli canlı yayın yapan bir CNN, ve tuvalet ihtiyaçlarını birtakım
hijyenik olmayan yollardan gidermeye mecbur kalan yolcuların içler acısı (!)
durumunu 1800 kişinin öldüğü Katrina kasırgasına benzetmeye çalışan muhabiri!
Veya Nisan ayındaki Boston olayları sırasında bütün
Amerika fellik fellik bombacı ararken “Şüphelinin
siyahi bir erkek olduğuna dair duyumlar aldık,” diyebilen bir CNN. (Şüphelilerin
gerçek kimlikleri ortaya çıkınca apar topar “hata yaptık, pardon,” denmişti.)
Kısacası, CNN’in dünyanın en kalabalık şehirlerinden
birinde hak ve özgürlüklerini arayan
gençlerin uğradığı polis şiddetini geniş geniş, uzun uzun, olabildiğince romantize
ederek, “vay vay vay, neler oluyor öyle!”
tepkileriyle yayınlamasının sebebi, ne “faiz
lobisi”dir, ne de Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı bir komplodur.
Sadece ve sadece, ölmekte olan haber yayıncılığı
sektörünün reklam gelirlerini artırmak uğruna sarf ettiği son çırpınışlarıdır.
Ufak bir not da, “Türkiye’nin imajı bozuldu!” diye sızlananlara.
Tam tersine kardeşim. İslam ülkelerinin Batı’da
maalesef yerleşik bir negatif imajı vardır. Olanca önyargılarıyla, bizi
susturulmuş, kapalı, pasif toplumlar olarak görürler.
Gezi olaylarında sergilenen “genç, dinamik, eğitimli, esprili, hakkını arayan ve özgürlüğünü
savunan cesur vatandaş” duruşu bu önyargıyı öyle bir yıktı ki…
Evet, imajı bozulan birileri var. Ama Türkiye
halkının imajı her zamankinden daha parlak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder