Çabuk yargılayan bir insan değilim. Ama bir yargıya vardığım zaman benim için olay bitiyor. Kendimi o konu (veya kişi) hakkındaki her türlü yeni bilgiye kapatıyorum. Hiçbir şey beni vardığım yargının aksine ikna edemiyor. Ha şimdi bunu kötü bir şey gibi anlattım ama şimdiye kadar yanıldığımı hiç hatırlamıyorum! Ayrıca ilk cümlede yalan söyledim – çok çabuk yargılarım! Böyle de ukala, yalancı, sevilmeyesi bir insanım!
Bir film yazısına daha tamamen alakasız bir muhabbetle başladığıma göre artık rahatlayabilirim! Bu
alışkanlığım yüzünden okuyucu kaybettiğime eminim ama bu tarza çok alıştım
(ayrıca içimi dökmeye ihtiyacım var).
Ama
durun, her zamanki gibi (?) alakalı bir noktaya bağlamaya
çalışacağım. İşte bu özelliğimin bir sonucu olarak, oyuncuları/şarkıcıları da çok çabuk yargılayıp defterimden sonsuza
dek silebiliyorum – mesela benim için yeryüzünde Lady Gaga adında bir şarkıcı yok, ve Bradley Cooper dünyanın en gereksiz ve yeteneksiz oyuncularından
biri!
Kendisinin başrolünde oynadığı Silver Linings Playbook’a
da tamamen bu düşüncelerle gittim; Hollywood’un The Hangover’dan beri
anlaşılmaz biçimde şişirmeye çalıştığı bu tırt
oyuncuya iki saat katlanabilecek miydim? Üstelik önyargılarım sadece Cooper ile
sınırlı değildi: Yönetmen David O. Russell
hakkında da etiketlerim hazırdı, “iyi
bir yönetmen ama tarzı yok” diye düşünüyordum. Hatta diğer başrol oyuncusu Jennifer Lawrence bile birazcık
sorunluydu; Winter’s Bone’da hayran kaldığım oyuncuyu, The Hunger Games’teki
acayip donuk (ve tek bir surat ifadesinden oluşan) performansını gördükten
sonra listemde Kristen Stewart
seviyesine indirmeye hazırdım!
İşte bu yüzden Silver Linings Playbook çok hoş bir
sürpriz oldu. Aslında çok tuhaf bir film var karşımızda. Ama sevimli bir tuhaflık bu!
Evliliği acı verici bir şekilde sona eren Pat (Bradley
Cooper), yaşadığı psikolojik sorunlar yüzünden mahkeme kararıyla gönderildiği
tedavi merkezinden 8 ay sonra çıkarılır ve baba evine geri döner. Alabildiğine
dengesiz, ani öfke patlamaları yaşayan, gerçekleri olduğu gibi görebilme
yetisinden yoksun olan Pat, bir şekilde karısını yeniden elde edebileceğine
inandırmıştır kendini. Futbol delisi bahisçi babası (Robert De Niro) ile hiç anlaşamaz.
Fedakâr anne Dolores (Jacki Weaver) hep bu ikilinin tartışmalarının ortasında
kalır.
Pat böyle içler acısı bir haldeyken, hayatına yeni
ve çok farklı biri girer: Tiffany (Jennifer Lawrence). Tiffany, en az Pat kadar
sorunludur: Yeni dul kalmıştır ve aynı Pat gibi dengesiz, ne zaman ne yapacağı
belli olmayan, tehlikeli bir “delidir”…
Sonrasını tek cümleyle özetlemek gerekirse: Çivi çiviyi söker…
Silver
Linings Playbook, hayatın sillesini yemiş iki “delinin” birbirini iyileştirmesini
anlatıyor gibi görünse de, verdiği mesaj aslında herkesin “deli” olduğu. Hayatta ileriye gitmenin tek yolunun, bu “deliliği”
kabullenmekten geçtiği.
Yönetmen David O. Russell, filmine arka plan olarak aynı
anda hem Amerikan futbolu ve bahis kültürünü, hem de salon dansçılığını kullanacak kadar
çılgın; ama bu çok zıt kültür öğelerinden sıcak bir aile filmi / romantik
komedi (veya “dramedi”) çıkaracak
kadar becerikli. Görünüşe göre o da deliliğini kabullenmiş ve bu sayede hikâye anlatımında
çok cesur bir iş çıkarmış.
Gerçekten
de,
bütün bu dengesiz karakterler ve kâğıt üzerinde son derece zayıf görünen olay
örgüsü, çok kolay bir biçimde saçma ve
absürt bir filme dönüşebilecekken, ortaya çıkan film tam aksine, şaşırtıcı
biçimde tutarlı ve akıcı.
“Donuk
surat” Jennifer Lawrence deli rolünü oynamak için sonunda bütün
zincirlerinden kurtulmuş, parlamış ve kısa kariyerinin zirvesine ulaşmış. Robert De Niro ve Jacki Weaver anne baba rolünde karikatüre kaçmadan büyük
oynamışlar. Tırt Bradley Cooper bile tahammül edilebilir bir oyunculuk
sergilemiş!
Hem akıllı bir beyne, hem de samimi bir ruha sahip,
ciddi bir romantik komediye hasret kaldıysanız, ilacınız burada. Ortada çığır
açan, heyecan verici bir şey yok ama birazcık “sevimli deliliği” hangimiz
sevmez ki?
10
üzerinden 8
Not:
Silver Linings Playbook isminin
Türkçe anlamı biraz zor. Gene de olabildiğince iyi niyetle Türkçe’ye Umut Işığım diye çevrilmiş. Bizim
dağıtımcılardan Aşkın Gücü, Deli Aşıklar falan gibi basit bir çeviri
bekliyordum, beni mahcup ettiler. Yine de ben olsaydım Bardağın Dolu Tarafını Görme Rehberi diye çevirirdim… (ve
muhtemelen kimse izlemezdi!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder