8 Aralık 2010 Çarşamba

Gündem: Bil Bakalım Kim?

“Bize cenaze yıkayıcısı dediler. Bize taşralı köylü, zenci dediler.” Peki, bunları Başbakan’a diyenler kimler acaba? Orası söylenmiyor. Boşluğu siz doldurunuz…

AKP hükümeti, iktidara geldiği günden beri devamlı bir kavga halinde. Dillerde sürekli bir “Yaptırmıyorlar, ettirmiyorlar, önümüzü tıkıyorlar” şikayeti. Bir numaralı sloganları da “Demokrasinin önünü açmak istiyoruz, açtırmıyorlar”.

Şimdi benim bildiğim, bir kavgada iki taraf olur. Yıllardır bitmek bilmeyen “Türk demokrasisi” kavgasında taraflardan biri belli: AKP hükümeti. Peki ya diğer taraf? Kim var o tarafta? Demokrasinin önünü kim kapıyor? Kimmiş bu “hainler”?

Artık “şeriat geliyor, gelmiyor” tartışmalarını geçtim. Bunun da ötesinde, AKP’nin yaptığı asıl ve daha tehlikeli bir yanlış var: Kendisine oy vermeyen %50’yi 10 yıldır bir türlü tanıyamaması, ya da tanımazlıktan gelmesi.

(Zaten özgürce at koşturduğu siyasi arenada) karşılaştığı nadir yüksek sesli muhalefeti bir kısım asker, hâkim ve öğretim görevlisinden gören AKP hükümeti, bütün bunları güzelce paketledi ve fevkalade yüzeysel bir biçimde etiketledi: “Elitistler, asker şakşakçıları, darbeciler…” Peki bu “sinsilerin” amaçları ne? “Şimdiye kadar hep ayrıcalıklı yaşadılar, şimdi halka karışmak istemiyorlar…”

Formüle bak! Gelen her türlü muhalefet ve itirazı bu şekilde karşılamak mümkün. “Efendim bu itirazlar kuyruk acısı, halkın iktidarından korkuyorlar… Bu yasaya karşı çıkanlar demokrasiye inanmayanlar ve sahip olduğu ayrıcalıklardan vazgeçmek istemeyenlerdir…”

Şimdi, ben gerçekten böyle bir kesim olduğunu inkâr etmiyorum. AKP hükümetinin -haklı ya da haksız- çomak soktuğu bir sürü teker olduğunu tahmin edebiliyorum. Bu kişiler sadece bu motivasyonla muhalefet yapıyor da olabilirler.

Peki, bu kesim, AKP’ye oy vermeyen %50’nin ne kadarını oluşturuyor? Söyleyeyim. Çok azını. Çok çok azını. AKP’ye oy vermeyen milyonlarca üniversite öğrencisi, özel sektör çalışanı, esnaf, emekli, çiftçi; hepsi, tek kalemde, “elitist”, ya da ne bileyim, “fildişi kulesinden inmek istemeyen aristokrat” olarak damgalanıyor!

Muhalifin de kafası karışıyor tabii: Madem öyle, biz bu “ayrıcalıklarımızı” niye hissetmiyoruz? Her aybaşı doldurduğu aylık akbiliyle okuluna 3 otobüs değiştirerek giden üniversite öğrencisinin “fildişi kulesi” acaba neresi oluyor?!

“Halk” dediğin şeye bunlar da dahil değil mi? Değilse, bu insanlar nereye ait?

Böyle göstermelik ve suçlaması kolay bir muhalefet tablosu çizen AKP hükümeti, sonuçta kendisine oy vermeyen gerçek muhalefeti “tanımıyor” ve 10 yıldır kendi yarattığı “gölge muhalefetle” kavga ediyor. Gerçek, “halk muhalefetinin” de aidiyet duygusunu zedeliyor, onları yabancılaştırıyor ve düşman gösteriyor.

Bunu bilerek mi yapıyor, yoksa gerçekten mi göremiyor, onu da sonra tartışalım.

3 yorum:

  1. Oha siyasi yazı yazarak aklımı aldın, cidden başarılı bir çalışma olmuş, rep'ini veriyorum dostum! (hemen altta harry potter-kesha gibi konular biraz tezat oluşturmuş; ama o kadar da olsun artık..)

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu arada ilk yorumunu yazan kişi de ben olmuşum(kendi kendine verdiğin linki saymıyorum), siftahın benden olsun ya da ekşi sözlük klişesiyle: "ilk entry'n ben olayım dedim":)

    YanıtlaSil