İstanbul’da
çekilen bir Hollywood filmi daha var karşımızda. Bu konuda Kültür Bakanlığı
özel bir çalışma mı yaptı, yatırım teşviki mi veriliyor, ne yaşanıyor
bilmiyorum ama şikâyetçi değilim. Bir de magazin gazetelerinde günaşırı çıkan “Daniel Craig dansöze hayran kaldı”, “Aragorn Beşiktaşlı oldu”, “Monica Bellucci bir oturuşta 3 porsiyon iskender
yedi” haberleri olmasa iyice mutlu olacağım! Amaç “ayh starlara bakın aynı bizim gibi!” dedirtmek mi, buradaki
sempatiklik ne, cidden çözemiyorum.
Neyse ki bu manşetler Ben Affleck’i korkutmamış! Argo’nun dış çekimlerinin büyük
kısmı İstanbul’da yapılmış. Yalnız film İran’da
geçtiği için, bu görüntülerin çok azı İstanbul olarak gösteriliyor. Bir iki
boğaz ve Ayasofya sahnesi dışında bütün İstanbul Tahran olmuş… (“Yetişiiin ülkemizi
gerici gösteriyorlaaaar” tayfası coşacak yine! Acaba Star Wars’un Tatooine gezegeninde geçen bütün sahnelerinin
Tunus’ta çekildiğini öğrenen
Tunuslular “yetişiin ülkemizi
intergalaktik gösteriyorlaaaar” diye ağlamış mıydı?!)
Arkasına böyle bir dokuyu alarak, son derece ilginç
bir hikâye anlatıyor Argo. 1979 yılında İslam Devrimi’nin
ardından Amerika’ya sığınan Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin İran’a iadesi
istenmektedir. Bu isteği gerçekleşmeyen öfkeli militan gruplar Tahran’daki Amerikan
Büyükelçiliği’ni işgal eder ve 50’den fazla Amerikalıyı rehin alırlar. Fakat içlerinden
6 tanesi kaçmayı başarır ve Kanada Büyükelçiliği’ne sığınırlar. CIA, hayatları
tehlikede olan bu 6 Amerikan vatandaşını kurtarmak zorundadır. Ama nasıl?
Bu soruya bulunan cevap o kadar absürt ve inanılmaz
ki, filmin bütün tanıtımlarında neden “GERÇEK
bir hikayeden uyarlanmıştır!!!” vurgusu yapıldığını daha iyi anlıyorsunuz.
CIA, olmayan
bir bilimkurgu filmini (“Argo”), sanki gerçekmiş gibi, gerçek yapımcılarla
çalışarak finanse edecek (senaryo, afişler, tanıtım partileri), sonra da “film için mekân bakıyoruz” diyerek İran’a
ajan gönderecek (Ben Affleck) ve o 6 kişiyi “film ekibi” kimlikleriyle İran’dan çıkaracak!
Yönetmen Ben Affleck, bu hikâyeyi 2 saate
sığdırabilmek için, konuyu ilerletmek adına öyle zorlama adımlar atıyor ki,
bütün film boyunca “hmmm, evet”
diyerek gözlerinizi devirmekten kendinizi alamıyorsunuz. Ayrıca “aksiyon ve gerilim” dozajını artırmak
adına eklendiği çok bariz olan bazı sahneler, filmin “GERÇEK HİKAYE!!!” etiketini geri dönülmez biçimde zedeliyor.
Ancak bir adım geriye çekilip büyük resme baktığınızda
anlıyorsunuz ki, Affleck bir kumar
oynamış ve kazanmış. Senaryodaki zorlamalar ve eklemelerle “gerçeklik” duygusundan feragat eden
yönetmen, karşılığında son derece işlevsel
ve cilalı bir film elde etmiş. Açılıştaki baskın sahnesi veya finaldeki kaçış
sahnesi, gerçek olsunlar veya olmasınlar, seyirciyi koltuğa çivileyen ve
nefessiz bırakan bir tempoya ve atmosfere sahip. İyi bir filmde olması gerektiği gibi.
Argo,
belki çok akılda kalıcı bir film değil, ancak iyi bir gerilim filmi; ve hatta aynı
zamanda oldukça eğlenceli. Ben Affleck, iyi bir hikâye anlatıcısı olduğunu
tescillemiş oldu. Belki bu sayede ülkemizde artık sadece “Ben Affleck rakı balığa doyamadı” haberleriyle gündeme gelmez!
10 üzerinden 7,5
10 üzerinden 7,5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder